19 Nisan 2013 Cuma

Haset, Husumet, Rezalet - Arter

İstiklal Cadde'sinde dolaşırken her daim girilmesi gereken mekanlardan bir tanesi de Arter. Sergilerinde hep çağdaş sanatçılara ev sahipliği yapan Arter, bu sergisinde Emre Baykal'ın küratörlüğünde ve "Haset, Husumet, Rezalet" teması altında aşağıdaki sanatçıları bir araya getirmiş.

Selim Birsel
Hera Büyüktaşçıyan
CANAN
Aslı Çavuşoğlu
Merve Ertufan & Johanna Adebäck
Nilbar Güreş
Berat Işık
Şener Özmen
Yusuf Sevinçli
Erdem Taşdelen
Hale Tenger
Mahir Yavuz

En çok ilgimi çeken projenin detaylarını, eserin sahibi Erdem Taşdelen'in kendinden okuyalım;

Worrier
5-channel video installation
48' 23" / 43' 11" / 55' 54" / 56' 06" / 60' 29"
2013
For this project, I went to five therapy sessions with a psychotherapist over the course of two months to resolve my anxieties about my career and being an artist in general. I asked: What if I’m not creative enough? What would happen to me if I stopped being an artist? What satisfaction do I get from exposing myself? Why do I envy more successful artists? Will I be happy if I am successful? This work was produced with the support of ARTER specifically for an exhibition titled Envy, Enmity, Embarrassment curated by Emre Baykal. Although the presence of the cameras during the sessions necessitated a certain amount of self-editing, the videos are all shown in their entirety, which inevitably puts me in a vulnerable position and investigates whether a work of art can be viewed separately from its creator’s personality.

18 Nisan 2013 Perşembe

Duvar resminden korkuyorlar - Salt Beyoğlu

Sanat Dünyası'ndan pek çok önemli insanı bir araya getiren Görsel Sanatlar Derneği'nin 70'li yıllar ve askeri darbe esnasında başından geçenler, döneme net bir ayna tutuyor. Sıkı bir arşiv çalışmasıyla o yıllara ait pek çok belge, fotoğraf ve gazete kupürü bir araya getirilmiş. Salt Galata'nın duvarlarına dizili sayısız evrak saatlerce okunabilir, ama hızlıca bir bakış atmak dahi, o zaman diliminde yaşananlara dair çok net bir fotoğraf ortaya çıkarıyor. Günümüzde sanat ve sansür çerçevesinde sıkça yaşanan tartışmalara denk gelmesi ayrıca düşündürüyor. Serginin başlığı/sloganı da çok çarpıcı seçilmiş. İstiklal Caddesi'ne yolunuz düştüğünde, o kuru kalabalıktan kendinizi iki adımla kurtarıp nefes alabileceğiniz bu vahaya girebilirsiniz, ama nefesiniz başka bir türlü kesilir mi, onun garantisini veremem.

17 Nisan 2013 Çarşamba

Çöl ve Deniz Arasında - Ürdün Ulusal Güzel Sanatlar Galerisi’nden Bir Seçki - Pera Müzesi

Pera Müzesi'nde "Nicholas Muray" ile eşzamanlı sergilenen bir diğer seçki de Ortadoğu kaynaklı. Farklı kuşak ve tarzlardan derlenmiş olan bu küçük seçki, bir bütünsellik arz etmezken çok özgün eserler ihtiva ettiği de söylenemez. Serginin tanıtımında sıkça kullanılan yukarıdaki eserde de net şekilde gözükebildiği üzere, yapıtların büyük kısmını batılı çağdaşlarından birine öykündürmek mümkün. Ortadoğu'nun en önemli koleksiyonlarından birine sahip olduğu belirtilen Ürdün Ulusal Güzel Sanatlar Galerisi, güzel eserlerini bence Pera ile paylaşmaktan imtina etmiş.

16 Nisan 2013 Salı

Nickolas Muray - Bir Fotoğrafçının Portresi - Pera Müzesi

Hollywood'da pek çok yıldızı fotoğraflamış olan Nickolas Muray, başarısını büyük markalar için yaptığı renkli reklam çekimleri ile yakalamış. Günümüzde gelişmiş dijital teknoloji ve photoshop zihniyeti ile mertliğin çoktan bozulduğu fotoğrafçılık sanatıyla kıyaslandığında etkisi zayıf kalabilen fotoğraflarını mutlaka o günün koşullarında değerlendirmek gerekiyor. Yine de pek etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. İlgilimi esas çeken, büyük aşk yaşamış olduğu Frida Kahlo'yu sayısız kere fotoğraflamış olması. Kahlo'nun bilinen bütün portre resimleri, Muray'ın parmağını deklanşöre değdirmesi sonucu kağıda gelmiş.


15 Nisan 2013 Pazartesi

Tehlikeli Oyunlar - Seyyar Sahne

Oğuz Atay'la tanışmam, pek çok gencimiz gibi melankoliden muzdarip ergenlik döneminde "Tutunamayanlar" ile olmuştu. "Tehlikeli Oyunlar" romanını okumamıştım, ama Seyyar Sahne'nin muhteşem uyarlamasıyla okumuş kadar oldum. Romanı okumadan bir uyarlamayı nasıl övebileceğim akıllara takılmış olabilir, ama oyunu izleyenler anlayacaklardır. Erdem Şenocak'ın tek kişilik ayakta alkışlanacak performansıyla roman kahramanları ile tanışıyoruz, tüm karakterleri aynı kişinin canlandırıyor oluşu, bu karakterlerin gerçek mi yoksa, baş karakterin hayal dünyasının bir parçası mı olduğunu sordurtuyor ki, benim algıma göre kesinlikle çok yalnız tek bir kişi söz konusu. Gerçi roman bu konuda okuyucuyu gerçek bir ikilemde bırakıyormuş, bunu da romanın artı hanesine yazalım. Son derece minimalist olan dekor sadece yan yana asılmış iki salıncaktan oluşuyordu, ancak hikaye anlatımında, müthiş bir koreografi ile sayısız sahnenin betimlenmesinde çok yaratıcı bir şekilde kullanıldılar. 130 dakika süren oyunun repliklerinin nasıl ezberlenebildiği muamması bir yana, sadece bu salıncaklarla gerçekleştirilen koreografinin bile akılda tutulunabilinmesi bana çok zor geldi. Dolayısıyla emeği geçenlere ve başta Erdem Şenocak'a şapka çıkarılır. Kaçırmayın.

Konsept ve Yönetim: Celal Mordeniz
Metni Düzenleyen ve Reji Danışmanı: Oğuz Arıcı
Metni Düzenleyen ve Oynayan: Erdem Şenocak

14 Nisan 2013 Pazar

Tariq Ali - Salt Galata

Pakistanlı düşünür, yazar Tariq Ali'yi çok yakın bir dostumun sayesinde Salt Galata'da dinleme şansına sahip oldum. Noam Chomsky ve Zizek kadar geniş kitleler tarafından tanınmasa da, en az onlar kadar ezber bozan, göz/zihin açan, tüm bilinenleri (bilindiğini sanılanları) sorgulatan bir hatip.
“Türkiye NATO İç ve Dış İlişkiler” başlıklı konuşmasında son derece yalın ve anlaşılır bir dille, içinde yaşadığımız çarkların nasıl döndüğünü, bağlı olduğumuz ipleri kimlerin tuttuğunu bir güzel anlattı. Bir beş dakika gecikerek vardığım Salt'ın bu güzel binasında içeri izdihamdan nasıl girerim diye endişelenirken, çok çok üzülerek boş bir salonla karşılaştım. Neredeydi İstanbul'un pek bilmiş aydınları, bilgiye aç pırıl pırıl gençleri. Söyleşinin sonunda gelen sorular da salonun büyük bir kısmını doldurmuş olan yabancılardan geldi. Sadece son soruyu soran, aksanından anlaşıldığı üzere bizim topraklardandı, o da 10 dakika konuşmasına rağmen sonunda bir soru sormadı, sadece yorum yaptım diye, yaptığı kakaya gururla bakan bir bebek misali sırıttı. Tariq Ali'nin çizdiği Dünya resmine mi dert yansak, ne olacak bizim insanımızın bu hali diye mi tasalansak bilemedik.
Konuşmayı kaçıranlar üzülmesin, konuşmanın tamamı aşağıdaki linkten izlenebilir. Tariq Ali'nin başta Rothko Chapel'de yaptığı konuşma olmak üzere tüm youtube kayıtlarını dinlemenizi salık veririm.

13 Nisan 2013 Cumartesi

Mashrou Leila - Babylon

Beyrut'a olan hayranlığımdan, İbrahim Maalouf'un konseri üzerine yazdığım notlarda bahsetmiş, Mashrou Leila'nın müziğine bayıldığımı da belirtmiştim. Bir denk getirsek de Baalbek Festivali'nde onları yakalasak diye hayallar kururken, İstanbul'un hareketli konser hayatı bu rüyamızı da gerçekleştirdi ve onları Babylon'da izleme imkanına kavuştuk. Karizmatik solistleri ve hafif içedönük grup elemanlarıyla kulaklarımızı Lübnan kaynaklı müziğe doyurdular. Tek sıkıntı, İbrahim Maalouf konserindeki muhteşem izleyicinin yerini Babylon'da konser izlemeye gelmemiş, onun yerine bolca muhabbet edip kahkaha savurmayı gaye edinmiş garip bir güruhun almış olmasıydı, ama Mashrou Leila ile buluşmanın keyfini hiçbir şey kaçıramazdı.
Onları bir gün de Baalbek'te dinleyebilme dileğiyle...