29 Ocak 2013 Salı

2012 Bakiyesi - Klasikler 1

Vittorio De Sica ve İeri Oggi Domani (1963)
Geçen sene izlediğim "Una Giornata Particolare" (1977)'dan bahsederken, kendime daha fazla Sophia Loren filmi izleme görevi vermiştim. Çalışkan bir sinefil olarak yaptığım araştırma sonucunda, Loren'in Mastroanni ile en sevdiğim yönetmenlerden De Sica'ya ait bir filmde bir araya geldiğini görünce, izlemek farz oldu. Dün, bugün ve yarın olarak 3 bağımsız bölüme ayrılmış olan film, 3 farklı kadın portresi etrafında 3 kadın-erkek ilişkisi anlatıyor. Oyunculukların muhteşem olduğu film kaçırılmayacak klasiklerden.

Robert Siodmak ve The Killers (1952)
Sophia Loren'in film izlememe vesile olması gibi, en sevdiğim aktörlerden Burt Lancaster da "The Killers"'i izlememin sebebiydi. Kendisine Ava Gardner eşlik ediyor olsa da suç filmlerinin klişelerinden kurtulamamış olması itibariyle film-noir'in nadide örneklerinden biri olarak sayamıyorum.

Fred Zinnemann ve The Search (1948)
2. Dünya savaşının hemen sonrasında, Amerikan işgalindeki Alman topraklarında çekilen film, ülkedeki yıkımın adeta bir belgeseli gibi. Savaşın en büyük kurbanlarından olan çocukların hikayesi, annesini kaybeden bir küçük çocuğun, bir amerikan askeri tarafında koruma altına alınması üzerinden anlatılıyor. Başta Amerikan askeri rolündeki Montgomery Clift olmak üzere, kötü oyunculuklar filmin gücüne ciddi bir darbe vursa da, tarihin ve vahşetin şahidi olarak önemli bir eser.

René Clément ve Jeux interdits (1952)
"The Search"'e benzer şekilde, 2. Dünya Savaşı esnasında, bir Nazi bombardımanında anne-babasını kaybeden küçük bir kızı, fakir çiftçi bir aile korumasına alıyor. Selefi gibi bir belgesel edasıyla savaşı resmetmiyor olsa da, "Yasak Oyunlar" çıtayı sinemasal açıdan biraz daha yükseğe koyuyor ve çocukların zihninde oluşan "ölüm" kavramını derinlemesine sorguluyor.

Hiç yorum yok: