23 Mart 2010 Salı

Zeynep Tanbay ve Araz

"Araz"ın beni ne kadar etkilediğini kelimelere dökmeye niyetlensem de, kendimi ifade etmeye çalışırken klavyeden çıkan kelimelerimin yetersizliğini görerek üzülüyorum. Bu günceyi yazmaya başladığımdan beri beğendiğim, bayıldığım filmleri, müzikleri, kitapları, dansları betimlemekte inanılmaz aciz kalıyorum, parmaklarımdan cılız bir "muhteşem", "mükemmel", "nefis", "harika", "şaheser" dökülüyor, sık tekrar edince de sürekli içleri boşalıyor. İzlediğim eserlerin bana geniş bir yelpazede hissettirdiklerini, ufak dağarcığımdaki bu bir kaç kelimeye sıkıştırarak ifade etmek mümkün değil. Elimden gelse her bir hissi yeni kelimelerle anlatabilmeyi isterdim ki, o kelimeyi telaffuz ettiğim an, gerçekten hissettiklerimi iletebilmek için başka hiçbir şeye gerek kalmasın. Ama elimden gelmiyor, düşünen, hisseden bir bebeğin, henüz konuşmaya başlamadığı için kendini ifade edememesi gibi anlatamıyorum.
"Araz"'ın hissettirdiklerini kelimelere dökemesem de muhteşem koreografinin, mükemmel oturmuş müziklerinin, ışığın, nereden çıktılar dedirten inanılmaz dansçılarının bana anlattıklarıyla ilgili bir kaç cümle kurmaya yeltenebilirim. Zaten Zeynep Tanbay da Araz'ın ne olduğunu izleyiciye bırakmış. Bence de dans, özellikle de modern dans ne anlatıyor diye izlenmemeli. Pek çok farklı sanat dalında da olduğu gibi, ne anlaşıldığından çok ne hissedildiği kanaatimce daha önemli. Bir eserde sebebini dahi bilmeden defalarca ürperebiliriz. Gözün gördüklerinden bir anlam çıkarmaya çalışmak, çok özel bir anın farkında olmadan algımızdan sıyrılıp kurtulmasına sebep olabilir.
"Araz" baştan sona o kadar büyüleyiciydi ki, kendimi tamamen eserin akışına bıraktım, anlattıkları, izlerken iç sesimde kelimelere dökülmedi, resimler, tınılar, hisler olarak aktı, izlediklerimin yoğunluğu bir polaroid fotoğraf misali yavaş yavaş içime izdüşümler bıraktı. Benim süzgeçime takılanlar hayata dair, insanların içinde sıkıştıkları, sınırları keskin çizilmiş, kimi zaman içinde delirdiğimiz, kimi zaman dışında kaybolduğumuz, çoğu zaman çizgileri üzerinde yürüdüğümüz, bazen kendimizi akışına bıraktığımız, bazen isyan ettiğimiz, sevdiğimiz, nefret ettiğimiz, adımlarımızı dışında atarken başımızı içine sokmaktan kendimizi alamadığımız, herkesin yaptığını yapmak istemediğimiz, ama yine de hep kendimizi tekrar ettiğimiz hayata dair.
Teşekkürler Zeynep Tanbay...

2 yorum:

cancan dedi ki...

Canım oğlum
İnsan bir gösteriyi ancak bu kadar doğru ifade edebilir. beraber seyrettiğimiz bu dans gösterisinde,tüm yazdıklarına yürekten katılıyorum.

Bende teşekkürler diyorum
Sevgiyle

Selin dedi ki...

Kelimelerin hicte yetersiz kalmamis, bence inanilmaz güzel ifade etmissin hissettiklerini. Icimde cok büyük bir istek dogurdun bu gösteriyi kacirmamak icin, cok tesekkürler.